Helvacızadelerden Fadıl Bey
Bu sene Fadıl doğalgaz yüklemekten ben de üşüyorum demekten yıldım sanırım.
Ev bakmaya Ekim ortalarında başladık. Yani tayinler bitmiş, herkes evine yerleşmişken biz kiralık ev arayışına girdik. Böyle olunca da çok az seçenek hakkımız kalmıştı.
Seçenek az, bizim ise taleplerimiz çoktu. Hem sıcak olsun, hem merkezi bir yerde olsun, temiz olsun, osu olsun busu olsun derken istediğimiz gibi bir ev bulamayacağımızı anlayarak bizim için elzem olanı tercih edip diğerlerinden vazgeçtik. Böylece merkezi olan evimizin Kuzey cephe olmasını göz ardı etmek zorunda kaldık.
Ama asla bu kadar soğuk olacağını tahmin edemedik. Canımız sağolsun. Bu yüzden her ne kadar ikimizin gözü de taşınmayı yemediği halde arada bir kiralık ev gördüğümüzde bir arayıp kirası neymiş, nasılmış diye küçük bir araştırma yapmadan da duramıyoruz.
Dün karantina öncesi annemlere kapı önü ziyaretine gittik. Yolda yine bir kiralık yazısı görünce Helvacızadelerden Fadıl Bey, direksiyonu Hızlı ve Oruçlu olarak kırdı ve hemen camdaki numarayı tuşladı.
Ev cadde üstü, yani arzu ettiğimiz gibi merkezi bir yerde. Ayrıca merkezi sistem ki bu sene donan kemiklerimizin buzunu çözebilir. Bu açıdan da bizden geçti. Anneme yürüyerek 5-10 dakikada inerim. Mükemmel!
Ama sorun şu karmaşada taşınmanın akıllı işi olmayacağı... Zaten biri yurt dışı 8 kez taşınmış biri olarak taşınmaktan da yıldım.
İşte efendim, demem o ki bizim ev bakıp kira sormamız bir nevi hobi. Evinden memnun olmayan herkes bu hobiye sıklıkla zaman ayırıyordur diye düşünüyorum.
Dün annemlere o kadar yakın bir evin kirasını sorup annemlere yakın diye sevinince aklıma Mekke geldi.
Anlatayım;
Umreye gidenler mutlaka böyle şeylerle karşılaşmıştır. Ama ben gitmeyenler için biraz detaylandırayım;
Turla gidiyorsunuz malum ve o turların başındaki görevlilerin bazı anlaşmaları oluyor. Mekke'ye yerleşen ve orada hurma ve/veya Türkiye'ye götürmek üzere hediyelik eşyalar satan, aklınıza ne gelirse, bazı Türkler var. Onlar tur şirketinin görevlileriyle umrecilerini bizim dükkana getir ben de sana komisyon vereyim tarzı bir anlaşma yapıyorlar(mış). Sonradan öğrendik.
Bizim başımızdaki görevli de Mekke'de ikamet eden bir Türk ailenin mağazaları olduğunu, kendi hususi araçlarıyla müşterilerini mağazalarına götürüp alışveriş yaptırdığını anlattı. Paranız Türklere gitsin, diye milli bir yaklaşımda da bulununca olur, dedik.
Biz aslında umre süresince alışveriş yerlerine uğramadık. Uğramayı da düşünmedik. Ama hani, illa hatıra birkaç bir şey almamız gerekir, onu da bu usulle gerçekleştirelim, dedik.
Araba geldi.
Gidecek kişi sayısı ile arabanın alacağı kişi sayısı örtüşmeyince, ben gelmeyim siz gidin diye ısrar etmeme rağmen, umreci teyzeler sen minnacıksın, her yere sığarsın, diye beni zorla arabaya bindirince şöyle bir durum oldu:
Dışarıdan arabanın camına bakanlar beni böyle görüyordu. Gülmeyin sayın okuyucu.
Cici kız tarafım umreci teyze güruhunu kıramayıp arabaya bindi ve epey de uzak olan mağazaya tost vaziyetinde ulaştı.
Sonra...
Sonra birkaç parça bir şey alıp tüm mağazayı Türkiye'ye götürmek için yarışan teyzeleri beklemeye koyulduk ve bu sürüye uyup da neden dinlenme vaktimizi heba ettik diye annemle darlanıp durduk.
Teyzeler en sonunda tüm mağazayı Türkiye'ye götüremeyeceğine kanaat getirince tekrar cama yapışmak suretiyle arabaya bindim.
Olay işte buradan sonra kopuyor. Arabanın şöförü değişiyor ve giderken mahremiyetten dolayı boş kalan ön koltuk bir hatun kişi tarafından dolduruluyor. Arabaya binince hanımın mağaza sahibinin karısı, şöförün de onun oğlu olduğunu öğreniyoruz. Hanım gelmişken size biraz Mekke'yi gezdireyim diyor ve ilk geldiğimizde şu evde oturduk diye başlıyorlar bize kendi kişisel tarihlerini anlatmaya.
Bu yolculukta ailenin Mekke'de ikamet ettikleri süre boyunca hangi evlerde yaşadıklarını öğreniyoruz. Ben cama yapışan suratımı ara sıra kaldırıp anne ne alaka ya, gidelim hadi, darlandım, içimdekiler dışıma çıkacak şimdi desem de annem de olayın şokuyla ağzı lal oturuyor. Size Mekke'yi gezdireyim deyip yaşadıkları evleri, şaşalı evleri bize gösteren hanım karşısında kimse ne alaka demeyince annem de alakayı kuramadığını düşünerek kendini suçluyor o sırada.
Alakayı sizin gibi biz de biraz sonradan anladık. Hikayenin konuyla alakası da benim anneme yakın oturma isteğimde gizli. Hahah!
Bu da böyle bir anımdır.