Dizi İzleyemiyorum Çünkü;
Ramazan gelince beni bir korku sarar. İtiraf etmeliyim ki beni en zorlayan ibadet oruç. Rutinimde sık aralıklarla az az yediğim ve zayıf bir bünyem olduğu için orucu kaldıramıyorum. Allah beni affetsin.
Bu sebeplerle de orucu uykuya tutturmak deyimini köküne kadar kullanıyorum. Yine Allah beni affetsin.
Tüm bunlar haricinde ise orucumu uyku tutarken, uyanık kaldığım kısmında da yattığım yerden yapılabilecek en mükemmel aktiviteleri yapıyordum: Dizi izlemek, kitap okumak!
Bu aktiviteler hem açlığımı unutturup zamanın daha hızlı geçmesini sağlıyor hem de enerji kaybını minumuma indiriyordu.
Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü bu sene olaylar böyle gelişmedi. Yine amaçlarım arasında bolca dizi izlemek, yayılmak, dinlene dinlene oruç tutmak vardı. Ama manevi tokadı yedim.
Daha orucun başında dizilere, kitaplara başlamaya fırsat bulamadan şöyle bir kıssaya denk geldim, aklımda kaldığınca aktarıyorum;
Padişahın biri, Ramazan ayı geldiğinde davulcuların ikindi vaktinden akşam namazına kadar şenlik yapmalarını, çalgılar çalarak halkı eğlendirmelerini emrederdi.
Bunun ile niyeti, orucun en zorlu saatlerinin daha kolay geçmesini ve insanların açlıklarını daha az hissetmelerini sağlamaktı. Malum orucun şiddeti en fazla ikindiden sonra görülür ya...
Yine bir Ramazan ayı teşrif etmiş ve padişah yine orucun çok fazla tesir etmemesi arzusuyla aynı emri ferman buyurmuştu.
Bu hal ile Ramazan geçerken devrin büyük evliyalarından biri bu şenliklere şahit olmuş ve kendi kendine; padişahı bu gafletten uyandırmayı düşünmüş. Rahmet ve mağrifetin coştuğu bu güzel zamanları müslümanların böyle değerlendirmemesi gerektiğini söylemeye karar vermiş.
Bu niyetle saraya gitmiş ve çalgıları susturmak için çabalamış. Padişah ise onun bu halini izlemekteymiş ve onu huzuruna çağırmış;
Bu konuşmalar üzerine padişah mesajı alır elbette ve tövbe edip şenliklere son verir.
Belli ki padişah da benim gibi oruç ibadetinden çokça zorlanan bir beşermiş. Yazar burada kendi nefsine pay çıkarıyor. Bu menkıbe karşıma çıktığında o kadar müteessir oldum ki. Heyhat, dedim. Yıllarca orucuna yazık etmiş, nefsinin kölesi olmuşsun.
İşte bundan kelli bu sene Ramazan ayında oruçluyken malayaniye dalmamaya özen gösteriyorum. Benim önüme bu menkıbeyi çıkaran Allah beni de size vesile eder kim bilir....
Bu sebeplerle de orucu uykuya tutturmak deyimini köküne kadar kullanıyorum. Yine Allah beni affetsin.
Tüm bunlar haricinde ise orucumu uyku tutarken, uyanık kaldığım kısmında da yattığım yerden yapılabilecek en mükemmel aktiviteleri yapıyordum: Dizi izlemek, kitap okumak!
Bu aktiviteler hem açlığımı unutturup zamanın daha hızlı geçmesini sağlıyor hem de enerji kaybını minumuma indiriyordu.
Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü bu sene olaylar böyle gelişmedi. Yine amaçlarım arasında bolca dizi izlemek, yayılmak, dinlene dinlene oruç tutmak vardı. Ama manevi tokadı yedim.
Daha orucun başında dizilere, kitaplara başlamaya fırsat bulamadan şöyle bir kıssaya denk geldim, aklımda kaldığınca aktarıyorum;
Padişahın biri, Ramazan ayı geldiğinde davulcuların ikindi vaktinden akşam namazına kadar şenlik yapmalarını, çalgılar çalarak halkı eğlendirmelerini emrederdi.
Bunun ile niyeti, orucun en zorlu saatlerinin daha kolay geçmesini ve insanların açlıklarını daha az hissetmelerini sağlamaktı. Malum orucun şiddeti en fazla ikindiden sonra görülür ya...
Yine bir Ramazan ayı teşrif etmiş ve padişah yine orucun çok fazla tesir etmemesi arzusuyla aynı emri ferman buyurmuştu.
Bu hal ile Ramazan geçerken devrin büyük evliyalarından biri bu şenliklere şahit olmuş ve kendi kendine; padişahı bu gafletten uyandırmayı düşünmüş. Rahmet ve mağrifetin coştuğu bu güzel zamanları müslümanların böyle değerlendirmemesi gerektiğini söylemeye karar vermiş.
Bu niyetle saraya gitmiş ve çalgıları susturmak için çabalamış. Padişah ise onun bu halini izlemekteymiş ve onu huzuruna çağırmış;
- Bu münasip olmayan işi neden işledin?
- Bu iş kötü bir iştir. Biz de kötülükten men etmekle memuruz.
- Benden korkmadın mı?
- Senden neden korkayım? Sen benim kulumun kulusun.
- Ben bu büyük ülkenin hükümdarıyım, nasıl senin kulun olurum, sen aklını kaybetmişsin.
- Hayır, ben aklımı kaybetmedim. İnsanlar iki kısımdır; nefsine mağlup olanlar ve nefsine galip gelenler. Nefis benim kölemdir. Sen de benim kölemin kölesi olmuşsun.
Bu konuşmalar üzerine padişah mesajı alır elbette ve tövbe edip şenliklere son verir.
Belli ki padişah da benim gibi oruç ibadetinden çokça zorlanan bir beşermiş. Yazar burada kendi nefsine pay çıkarıyor. Bu menkıbe karşıma çıktığında o kadar müteessir oldum ki. Heyhat, dedim. Yıllarca orucuna yazık etmiş, nefsinin kölesi olmuşsun.
İşte bundan kelli bu sene Ramazan ayında oruçluyken malayaniye dalmamaya özen gösteriyorum. Benim önüme bu menkıbeyi çıkaran Allah beni de size vesile eder kim bilir....