Evde Kalmak Hacıfışfışlardan Sorulur
Haber dinlemekten, Twitter'da gündemi takip etmekten paranoyaklaştığım için bugün itibarıyla daha az haber ve daha az tweet okuyarak akıl sağlığımı korumaya karar verdim.
Hayatta birşeyi çok istememek mi gerekiyor, yoksa çok istediğin şeyden mi imtihan olunuyorsun, bilemiyorum. Hayalim anneme kapı komşusu olmaktı, hani kapı komşusu dediysem, lafın gelişi, demek istediğim ona yakın bir yerlerde oturmaktı. Duam da bu yöndeydi.
Anneme yakın bir yere oturmak nasip oldu, oldu ama kapıdan maskeyle birkaç dakika görüp eve dönüyorum. Çok canım sıkılıyor, tahmin edersiniz. Annem ve babamın bu virüste risk oluşturan kronik hastalıkları olması da cabası. Kendimden yana pek kaygı duymuyorum da benim yüzümden sevdiklerime bir şey olur diye ödüm kopuyor. İşte tam da bu yüzden neredeyse 15-16 gündür karantinadayım.
İki kez zorunlu ihtiyaç haliyle markete çıkmak haricinde Kocam Bey kişisinden başka insan yüzü görmedim. Evimin yanındaki parkta oturup gün yapan teyzeleri görünce kendi eve kapanmışlığımın acısını onlara içten içe kötü enerji yollayarak azaltmaya çalışıyorum. Alt komşumuzdan gelen kuru öksürük sesleri benim kötü enerjimden olabilir mesela.
Tüm bunların yanında Kocam Bey Fıstıkçızadelerden Fadıl ise düğünü Nisan'da yapalım, diyordun iyi ki seni dinlememişiz diye keh keh gülüyor. Düğün dernek hengamesi olmadan sessizce ev değiştirirdik ne güzel desem de Türk filmi tiradı atarak kahramanca laflar ediyor;
Ben seni düğünsüz, derneksiz alamazdım, beyazlar içinde melek gibi yüzünü görmeden olmazdı,diyor, Tamam tamam beyazlar içinde kısmını uyduruyorum ahaha! :D Malum karantina günlerinde yeşilçama sardığım için oluyor bunlar.
Sıkıldım mı, evet!
Ama asıl büyük sorun bu değil. Evde sürekli kalmanın en kötü yanı ne biliyor musunuz? Bunun bir süre sonra alışkanlık yapması ve Stockholm Sendromu gibi celladına, evde oturmaya aşık olmak. Bu hastalığın adı var mı bilmiyorum ama olsaydı Garfield Sendromu olurdu bence. Göbeğini devirip yatmaya, sürekli tembellik yapmaya götüren bu hastalık yüzünden bir süre sonra evden çıkmaya korkar olacağımı düşünüyorum.
Yani bu süreç sonunda, sağlıkla sıhhatle bu süreci atlattığımızda, sosyal hayata nasıl döneceğim, pijama, patik ve kahve üçlüsünü bırakıp nasıl sokağa çıkacağım, bilmiyorum.
Onun haricinde günlerin nasıl geçiyor derseniz; sizinkinden farklı olduğunu sanmıyorum. Bana online olarak aldığınız kursları, evde vakit geçirmek için yaptığınız uğraşıları, iki kişi oynanabilecek kutu oyunu tavsiyelerinizi yazarsanız çok mutlu olacağım.
Hayatta birşeyi çok istememek mi gerekiyor, yoksa çok istediğin şeyden mi imtihan olunuyorsun, bilemiyorum. Hayalim anneme kapı komşusu olmaktı, hani kapı komşusu dediysem, lafın gelişi, demek istediğim ona yakın bir yerlerde oturmaktı. Duam da bu yöndeydi.
Anneme yakın bir yere oturmak nasip oldu, oldu ama kapıdan maskeyle birkaç dakika görüp eve dönüyorum. Çok canım sıkılıyor, tahmin edersiniz. Annem ve babamın bu virüste risk oluşturan kronik hastalıkları olması da cabası. Kendimden yana pek kaygı duymuyorum da benim yüzümden sevdiklerime bir şey olur diye ödüm kopuyor. İşte tam da bu yüzden neredeyse 15-16 gündür karantinadayım.
İki kez zorunlu ihtiyaç haliyle markete çıkmak haricinde Kocam Bey kişisinden başka insan yüzü görmedim. Evimin yanındaki parkta oturup gün yapan teyzeleri görünce kendi eve kapanmışlığımın acısını onlara içten içe kötü enerji yollayarak azaltmaya çalışıyorum. Alt komşumuzdan gelen kuru öksürük sesleri benim kötü enerjimden olabilir mesela.
![]() |
Replik evde kalmış kız dizilerinin şahı Dal Ja's Spring dizisinden. |
Tüm bunların yanında Kocam Bey Fıstıkçızadelerden Fadıl ise düğünü Nisan'da yapalım, diyordun iyi ki seni dinlememişiz diye keh keh gülüyor. Düğün dernek hengamesi olmadan sessizce ev değiştirirdik ne güzel desem de Türk filmi tiradı atarak kahramanca laflar ediyor;
Ben seni düğünsüz, derneksiz alamazdım, beyazlar içinde melek gibi yüzünü görmeden olmazdı,diyor, Tamam tamam beyazlar içinde kısmını uyduruyorum ahaha! :D Malum karantina günlerinde yeşilçama sardığım için oluyor bunlar.
Sıkıldım mı, evet!
Ama asıl büyük sorun bu değil. Evde sürekli kalmanın en kötü yanı ne biliyor musunuz? Bunun bir süre sonra alışkanlık yapması ve Stockholm Sendromu gibi celladına, evde oturmaya aşık olmak. Bu hastalığın adı var mı bilmiyorum ama olsaydı Garfield Sendromu olurdu bence. Göbeğini devirip yatmaya, sürekli tembellik yapmaya götüren bu hastalık yüzünden bir süre sonra evden çıkmaya korkar olacağımı düşünüyorum.
Yani bu süreç sonunda, sağlıkla sıhhatle bu süreci atlattığımızda, sosyal hayata nasıl döneceğim, pijama, patik ve kahve üçlüsünü bırakıp nasıl sokağa çıkacağım, bilmiyorum.
Onun haricinde günlerin nasıl geçiyor derseniz; sizinkinden farklı olduğunu sanmıyorum. Bana online olarak aldığınız kursları, evde vakit geçirmek için yaptığınız uğraşıları, iki kişi oynanabilecek kutu oyunu tavsiyelerinizi yazarsanız çok mutlu olacağım.
Evlendiği Halde "Evde Kalmaktan" Kurtulamayan Nabrut Bildirdi.